26 Kasım 2010 Cuma

Kadın her yerde kadın

Divan şiirine sözümüz yok; ne var ki soyutlanmış bir şiirdir o. Tıpkı öteki sanatlarımız gibi incelmiş, derinleşmiş ama bu olurken, gerçek hayatın karmaşası da kaybolmuş.
Divan şiiri kadını kendi gerçekliği, yaşayan tarafı içinde ele almayıp, idealize etmiş, platonik bakışla sembolleştirmiştir...

Gün yüzüne dostum çün eyledün zülfün nikâb
Hayrete vardum heman sandum tutuldu âfitâb

Sevdiğim, zülüflerini gün yüzüne örtü yapmışsın. Öyle ki güneş tutuldu sanıp hayrete düştüm. Bu beyit, sultanlar sultanı Kanuni Sultan Süleyman’a ait. Muhibbi mahlasıyla yazan Kanuni’ye göre sevdiği bir güneştir, saçları ise onun gölgesi...
Güneş ve ay divan şiirindeki kadınların değişmez sembolleridir. Dudaklar nokta gibi, kaşlar yay, kirpikler ok. Boy servi, ten gümüş, zülüfler kemend. Halk edebiyatında da aynı mazmunlar söz konusudur.
Hal böyleyken divan ve halk şiirinde bir söyleyiş üstünlüğü söz konusudur.
Kadınlar, özellikle Anadolu kadınları tablolara geçmeğe başladıktan sonra şiirde kadının yüzü mahitâb olmaktan çıkmış hatta çizgilenmiş, elleri çileli kadın elleri olmuş. Ay yüzü güneş teni kararmış, kahır yükü omuzlarına bindiğinden sırtı, beli kamburlaşmış.
Anadolu gelinleri böyledir.
Bu söz bana durakta rastladığım ve ayak üstü sohbet ettiğim bir kadından kaldı... Henüz beşinci sınıfa giden bir çocuğu yolcu ettiğinde, “Torunun mu? diye sormuştum da, “Yok yok oğlum!” deyivermişti. Kırıp incittiğimi düşünerek üzülmüştüm. O düşüncemi okudu ve “Sen bakma benim böyle göründüğüme” dedi. “Ben daha kırk altı yaşındayım. Anadolu gelinleri erken yaşlanır.”
Gelelim cumhuriyet devri şairi ve yakın zamanlarda kaybettiğimiz Cahit Külebi’nin kadına bakışına... Gerçi o da aşk doludur, bakışında sevgi egemendir, ama bu kadınlar divan şiirindeki nokta ağızlı, ay yüzlü kadınlardan farklıdır. Onların da şehirli olanları beyaz elli, pembe dudaklı kadınlardır, o taşralı dünyasıyla şehirli kadını bir bakıma divan şiiri güzelleri gibi yüceltmiştir. Ne var ki bu kadınlar daha kanlı canlı, sıcak, yaşayan varlıklardır.

Neden kadınlar böyle sıcak?
Neden kadınlar böyle taze?
Yaz gelince basmalar giyerler
Sade.

Külebi, çilekeş anaları, işe giden ya da süt emziren kadınları, işçi, köylü, balıkçı, çoban analarını da şiirine almıştır. “Yalnız onlar için ağlayın!” diyecek kadar kendisini onlara yakın bulmuştur.

“Sade Bunlar mı Cahit Külebi!
Doğup büyüdüğün Niksar’da
Kadınlar görmedin mi?
Kaybolur gider sanırdın
Tarla çapalarken güneş altında;
Karanlık odalarda tütün dizerken
Yanıp sönerdi ıslak ıslak
Yeşil tütün renginde gözleri...”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder