22 Mart 2011 Salı

Türkiye'de kadının yaşamının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar

Türkiye'de kadının yaşamının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar 19. yüzyılda başlar. O dönemde çıkan dergilerde yer alan kadınlara ait yazılar bunun en güçlü kanıtı. 1975 yılında yapılan ilk kadın konferansı ve onu izleyen konferanslar uluslararası platformda ülkeleri kadın politikalarını gözden geçirmeye zorladı. Kadınlar lehine, Türkiye'nin de taraf olduğu pek çok sözleşme imzalandı; ancak eğitim, sağlık ve istihdam gibi çok temel göstergelere bakıldığında bugün bile istenilen düzeye erişilemediği görülüyor.

Kadınların yaşam kalitesini artırmak, yasalarda kadın–erkek eşitliğini sağlamak, kadınların gelişmelerine yönelik eğitim programlarını yaygınlaştırmak ve okur–yazarlık oranını yükseltmek için çalışan sivil toplum örgütleri, seminer ve ücretsiz kurslarla kadınları bilinçlendirmeye gayret ediyorlar.

Kadın için destek oluşturma grubu

Anne Çocuk Eğitim Vakfı, İstanbul Barosu Kadın Hakları Komisyonu, Kadın Eserleri Kütüphanesi gibi kurumların da arasında olduğu 11 sivil toplum kuruluşunun 1995 yılında biraraya gelerek oluşturdukları 'Kadın İçin Destek Oluşturma Grubu(KİDOG), kadınların eğitim, sağlık ve hukuksal sorunlarını gidermek için çalışıyor.

Üniversitelerde kadın

Çeşitli üniversitelerin bünyesinde yer alan Kadın Çalışmaları Ana Bilim Dalları, tarih, sosyoloji, hukuk, tıp, siyaset bilimi, iletişim ve sanat gibi konularda kadın duyarlılığını yansıtmayı amaçlayan çalışmalar yapıyorlar. Bünyesindeki kadın akademisyenlerin sayısı, kadın konularında yapılan ders, akademik araştırma ve seminer çalışmaları açısından Ankara Üniversitesi Kadın Çalışmaları Anabilim Dalı'nın farklı ve öncü bir konuma sahip olduğunu belirtmek gerekir. Üniversite bünyesindeki Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KASAUM) nin hedefleri arasında, kadın sorunlarına karşı duyarlılık geliştirmek, kadınlarla ilgili konularda bülten, dergi ve kitaplar yayınlamak, kadınlar için özel yetiştin eğitim ve güçlendirme programları düzenlemek gibi etkinlikler yer alıyor.

Ankara Barosu kadının yanında

Türkiye'nin ilk ve tek kadın Danışma Merkezi olan Ankara Barosu Kadın Danışma Merkezi, Kadın Hukuku Komisyonunda yer alan 43 gönüllü bayan avukattan oluşuyor. Öncelikli amaçlarını, her tür şiddete uğrayan ve kadın olmaları nedeniyle hal ve hukuk ihlalerine maruz kalan kadın mağdurlara,hukuki ve psikolojik danışmanlık vermek gerektiği takdirde bu mağdurları mahkemelerde savunmak olarak belirleyen dayanışma merkezi çalışanları bu yolla hem demoktarikleşmeye katkıda bulunmayı hem de hak arama özgürlüğünü bu imkana en az erişebilen bir kesim vatandaş için mümkün hale getirmeyi hedefliyorlar. 1998 yılında faaliyete geçen ve açılışından sonraki bir yıl içinde 300 kadının sorununa çözüm arayan merkeze Türkiye'nin hemen her şehrinden başvurular oluyor. Başvuru sebepleri arasında aile içi şiddet yüzde 60'lık bir oranla ilk sırada yer alıyor.

Boşanma ve nafaka davası hakkında bilgi almak için yapılan başvurular yüzde 20, psikolojik yardım almak isteyenler yüzde 10, adli yardım almak isteyenler yüzde 6 oranında sıralanıyor. Merkeze ulaşmak isteyen kadınlar (0 312) 311 51 15 no'lu telefondan Avukat Zuhah Şermet'e ulaşabilirler.

7 Mart 2011 Pazartesi

KADIN FABRİKADAN BAŞKA ALANLARDA DAHA VERİMLİ

"KADIN FABRİKADAN BAŞKA ALANLARDA DAHA VERİMLİ"Bu raporun bu haliyle ülkemiz gerçeklerini yansıtmadığını ve problemlerine çözüm önermediğini söyleyen Türkiye Gönüllü Çalışma Grubu Üyeleri, yayımladıkları bir raporla taslak üzerindeki düşüncelerini belirttiler.


Mimar Turgut Cansever tarafından kaleme alınan çalışma grubu raporu, kadın, hukuk, kültür, bilim, sanat, iş dünyası ile ilgili 19 derneğin imzasını taşıyor.

Taslak, bu raporda "Sınırlı sayıda dernek ve kuruluştan istenen görüşler içinden cümleler alınarak vücuda getirilmiş, ülkemizin meselelerine tecüman olmaktan ve bunlara çözüm getirmekten uzak bir taslak" olarak nitelendirdi.

Türkiye Gönüllü Çalışma Grubu, taslağın kadına ve aileye bakışıyla ilgili eleştirilerini de şöyle dile getiriyor:

- Kadınlar ın kol gücünden yararlanıp onları işçi olarak kullanmak, kadının yapıcı, üretici verimliliğini hiçe sayan bir yanılgı idi. Kadın, fabrika işçisi olarak değil, çocuklarına güzellik sevgisini aşılayacak sanat, zanaat, edebiyat ve müzik bilgisi ve yeteneklere sahip olacak şekilde yetiştirilmeli ve boş zamanlarda bu yenetenklerine dayanarak evde ve toplumda bu alanlarda eğitici ve üretici faaliyet göstermelidir. Bu bakımdan evlerin buna göre düzenlenmesi gereklidir.

- Kadın ve çocuk bir bütündür. Çocuğun 7 yaşına kadar annesinden ayrılmaması gerektiği, eğitim ve ruh sağlığı araştırmalarının ortaya koyduğu bir gerçektir. Bu durumda anaokulları, kreşler gibi çocukların baştan atıldığı yerlere ihtiyaç olmayacak, çocuklar anneleri ile birlikte hem en büyük bir saadet içinde hem de güzelliklerin nasıl üretildiğinin örneklerini görerek yetişeceklerdir.

"AİLEYİ ZEDELEYİCİ"

Konferansa evsahipliği yapacak olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi ise taslağın kadına bakışı hakkında, "Bu raporda, aileyi güçlendirerek aile içi ilişkilerin demokratikleştirmesine katkı yapacak çözüm önerilerine ağırlık vermek yerine ülkemizin sosyal yapısını ayakta tutan bu temel unsuru zedeleyici bir eğilim dikkati çekmektedir" şeklinde görüş beyan ediyor.

Kadın sömürü ağında

Maddi çıkar uğruna bütün değerlerin altüst edildiği günümüzde, en değerli varlıklar bile istismar edilmekten kurtulamıyor.


Günümüz insanının, para kazanma amacıyla istismar ettiği en önemli varlıklardan birisi de kadın. Kadın, günümüzde tezgahtarlıktan reklamcılığa kadar birçok alanda cazibe unsuru olarak kullanılıyor. İnsan unsurunun bir yarısı olan kadının özellikle ticaret dünyası tarafından reklam unsuru olarak kullanılması tepkilere sebep oluyor.

Uluslararası İzmir Fuarı'nda yeni ürünlerini sergilemek isteyen bazı firmaların tanıttığı ürünlerin yanında yarı çıplak kıyafetli kadın mankenleri de teşhir etmesi fuarı gezen vatandaşların tepkisine sebep oluyor. Vatandaşlar "Ailemizle birlikte fuarı gezmeye geldiğimize pişman olduk. Hemen her ürünün yanında açık kıyafetli bir bayan bulunuyor. Gönül rahatlığıyla fuarı gezemiyoruz. Yeni çıkan bir otomobille üzerindeki açık kıyafetli bayanın ne alakası var ki?" diyerek tepkilerini dile getirdiler.

Kadının bir reklam aracı olarak sömürülmesinin çok üzücü ve haysiyet kırıcı bir olay olduğunu belirten İzmir'deki Türk Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Sevgi Özküzne, son yıllarda artık kadınla beraber çocukların da reklam unsuru olarak kullanıldığını, dernek olarak aslında bütün insanların belirli çıkarlara alet edilerek kullanılmasına karşı olduklarını söyledi.

Kadının manevi değerlerine sahip çıkması gerektiğini ifade eden Özküzne, "Dinimizin, Cenneti ayakları altına serdiği kadının durumu bugün hiç de iç açıcı değildir. Kadınımız, dinî ve millî şuura ne zaman yaklaşırsa, kendine ne zaman saygılı olursa ve ne zaman utanma duygusuna sahip olursa, işte o zaman gerçek değerine ulaşır. Kadın, mücevherlerini saklamada gösterdiği hassasiyetten daha fazla hassasiyeti iffetini koruma hususunda göstermelidir" dedi.

Kadının açılıp saçılmasında ve reklam unsuru olarak kullanılmasında en önemli rolü medyanın üstlendiğini belirten Sevgi Özküzne, "Kimi para kazanmak için, kimi de dış unsurların direktifleriyle hareket eden bazı basın ve yayın kuruluşları bu konuyu çok istismar ediyorlar. Örtünmek kötü ve utanılacak birşey değil. Medya artık, örtünmeyi utanılacak birşey olarak göstermekten vazgeçsin" diye konuştu.

Dokuz Eylül Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Zerrin Toprak da, kadının reklam aracı olarak istismar edilmesine karşı çıktığını belirterek toplumsal değerlere sahip çıkılması gerektiğini söyledi. İyi bir ürünü reklam ederken ille de bir kadın manken kullanmaya gerek olmadığını, iyi ürünün kendisini zaten normal olarak kabul ettirdiğini ifade eden Toprak, bugünkü Türk Medeni Kanunu'nda, kadının sahip olması gereken hakları tam olarak elde edemediğini de sözlerine ekledi.

Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Rıza Savaş, kadının günümüzdeki bulunduğu durumla, cahiliyedeki (İslam öncesi) durumunun benzerlik arzettiğini, o devirdeki kötülüklerin günümüzde de yaşandığını söyledi. İslamiyet'in kadını toplumun şerefli bir üyesi olarak kabul edip, layık olduğu müstesna mevkiine çıkardığını belirten Yrd. Doç. Dr. Savaş, "Bugün İslam, kadını eşya gibi görüyor diyerek İslam'a saldıran ve İslam'ı gericilik olarak algılayan zihniyet, kadını çeşitli sahalarda bir eşya gibi kullanmaktadır" dedi.

Kendine çağdaş sıfatını yakıştıran bazı derneklerin, her fırsatta kadının erkekle eşit olmadığı (!) gerekçesiyle İslam'a saldırmaktan geri durmadıklarını hatırlatan Savaş, kadının günümüzde bu denli istismar edilmesi karşısında sözkonusu derneklerin suskun kalmalarının bir çifte standart olduğunu söyledi.

Kadın konusunda İslam düşmanlarının ileri sürdüğü iddiaların birer safsatadan ibaret olduğunu ve bu iddialara yüzlerce kez cevap verildiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Rıza Savaş, Hz. Peygamber (s.a.v.) de hanımlarına çok yumuşak davrandığını ve ashabına kadın haklarına riayet edilmesi hususunda birçok emir ve tavsiyelerde bulunduğunu kaydetti.

3 Mart 2011 Perşembe

kadinlaricin.net ABD'de Türk kadını konuşuluyor

Günümüzde, kadının konumu ve hakları tartışılırken birkaç cümle ile de olsa geçmişe Osmanlı kadınının aile ve toplum içindeki yerine dönülerek birtakım alıntılar yapılır.


Ancak bu yorumlar, tartışmanın taraflarına göre değişir. Kimilerinin kafasında hâlâ Osmanlı kadınının peçe ve kafes ardında 2. sınıf vatandaş olarak yaşadıkları tavsiri varken, konu ile ilgili ciddî araştırmaların tam tersini gösterdiği görülür. Osmanlı kadınları, kafes ardına bakıldığında aydınlık ve canlı bir dünyaya, aile ve arkadaşları arasında bolca sevgiye dayalı itibarlı bir yere sahip; sosyal ve manevî yönden tam olarak doyuma ulaşmış huzurlu kadınlardır. Bu aşamada sağlam deliller ışığında yapılan araştırmaların önemi daha iyi anlaşılır. Çünkü onlar birer delildir.

Bu gerçek ile hareket edip 1991’den beri aralıklarla araştırmalarını sürdüren Aişe Aslı Sancar Hanım ile Osmanlı’da kadının yeri ve Avrupa’daki kadının arayışları hakkında genel olarak konuştuk.

BİRBİRİNE ZIT İKİ YORUM GERÇEĞE GÖTÜRDÜ

1944 ABD doğumlu Aişe Hanım, 1968 yılında üniversitede iken Müslüman olmuş. 1976 yılında temelli yerleştikleri Türkiye’de Osmanlı kadınının hayatı hakkında karşılaştığı birbirinin zıddı iki yorum, onu araştırmaya sevketmiş. Araştırdıkça derinleşmiş, yeni şeylere rastlamış. Geçen sene bulunduğu Montreal şehrindeki Mcgill Üniversitesi’nde konu ile ilgili rastladığı orijinal eserlerden çok faydalandığını söyleyen Aişe Hanım, “Özellikle, bu konu ile ilgili yazılmış bir çok eseri okudum. Bunlar Avrupa’dan gelen seyyahların gözlemlerinin bulunduğu eserlerdir. Ayrıca Osmanlı şer’î sicilleri Hakkında yazılmış araştırmaları inceledim. Şer’î siciller temel kaynak niteliğindedir. Şer’î sicillere bakıldığında bir kadının mihir, nafaka, boşanma vs. gibi birçok konuda, ihtiyaç duyduğunda, mahkemeyi kullanabilme hakkına sahip olduğunu görebilirsiniz. Ve mahkeme sonunda verilen kararlar, kadının Hakkını korumuştur. Ancak seyyahların eserlerini okurken dikkatli olmak gerekir. Çünkü olaya artniyetle yaklaşanlar tamamen hayal mahsulü ve gerçeklerin çarpıtıldığı şeyler yapabiliyor. Örneğin Lady Montague’nin ‘Türkiye Mektupları’ adlı eserinden ‘Mr. Hill ve onun gibi diğer seyahatname yazarlarının, Türk kadınının esaretine acıdıklarını okurken şaşıyorum. Burada kadınlar diğer ülkelerde olduğundan daha hür ve serbest olarak ömürlerini devamlı eğlence içinde geçiriyorlar..’ cümlelerini okuduğumuzda bazı seyyahların ön yargılı olduklarını anlayabiliriz” dedi.

ABD’DE ‘OSMANLI KADINI’

KONULU SEMİNER

Son senelerde batıdaki ilmî çevrelerde Osmanlı kadınına ilgi artmaktadır. Meselâ ABD’de geçen sene sadece “Osmanlı kadınının” konu alındığı bir seminer düzenlenmiştir.

Osmanlı’daki kadının, erkek dünyasından ayrı hayat tarzı, zaman ve enerjisini bütünüyle ailesi üzerinde yoğunlaştırmasını sağlar. Aynı şekilde erkeğin de evine ve eşine bağlılığı düşünülürse ailenin huzurlu olmaması için bir sebep kalmaz. Aişe Hanım, konu ile ilgili şu açıklamayı yaptı:

ADALET Mİ, EŞİTLİK Mİ?

“Bugün Batılı kadın, erkek ile eşitlik üzerinde duruyor. Oysa Osmanlı’da adalet ön planda idi. Prensipler farklı olunca, sonuçlar da çok farklı oluyor. Biri aileyi yıkarken diğeri daha da kenetlenmesini sağlıyor. Ayrıca bugün Batı’ya baktığımızda kadın istediği tüm hakları elde etmiş gibi görünüyor. Artık erkek ile yan yana otoyol yapımında bile çalışabilir. Ancak bu adalet midir? Kadın narin yapısı ve annelik vazifesini gözetmeden talep ettiği haklardan zararlı çıkmış; kendisinin, ailesinin, çocuğunun zedelenmesine, toplum içinde değerinin düşmesine, şiddete daha çok maruz kalmasına sebep olmuştur. İnsanların iç yapıları güzelleştirilmeden, iyileştirilmeden konan kanunlar bir işe yaramaz. Bu arada aklınıza ‘Pekiyi Osmanlı’nın özelliği neydi?’ diye bir soru gelebilir. Osmanlı çok iyi kavradığı ve özümsediği İslam dini sayesinde kadınlara değer veriyordu. İslâm, kadını ezmemiş bilâkis yüceltmiştir. Erkek, İslâm sayesinde kadına saygı duyuyor; kadın, İslâm sayesinde, dininin, kendisinin ezilmesine izin verilmeyeceğini bildiği için gerektiğinde haklarını arıyordu. Bugün Batılı kadınlar ve erkekler bu şuura ermeliler.”

Aişe Hanım son olarak hanımlara şunları söyledi:

“Ben Batılı kadınların feryatlarını anlıyorum. Gerçekten hallerinin içler acısı olduğunu ve geçmişte haklarının istismar edildiğini biliyorum. Fakat Türk kadınının durumu farklı. Osmanlıd7a kadınlar adalet içinde yaşamışlar. Eğer Türk kadını geçmişinde olduğu gibi haklarını arayabilir ve koruyabilirse dünya kadınlarına güzel bir örnek olabilir.”

BU ADALET Mİ?

“Bugün Batılı kadın, erkek ile eşitlik üzerinde duruyor. Oysa Osmanlı’da adalet ön planda idi. Prensipler farklı olunca, sonuçlar da çok farklı oluyor. Biri aileyi yıkarken, diğeri daha da kenetlenmesini sağlıyor. Ayrıca bugün Batı’ya baktığımızda kadın istediği tüm hakları elde etmiş gibi görünüyor. Artık erkek ile yanyana otoyol yapımında bile çalışabilir. Ancak bu adalet midir?

BATILI KADINLARIN FERYADIN ANLIYORUM

“Ben Batılı kadınların feryatlarını anlıyorum. Gerçekten hallerinin içler acısı olduğunu ve geçmişte haklarının istismar edildiğini biliyorum. Fakat Türk kadınının durumu farklı. Osmanlıd7a kadınlar adalet içinde yaşamışlar. Eğer Türk kadını, geçmişinde olduğu gibi haklarını arayabilir ve koruyabilirse dünya kadınlarına güzel bir örnek olabilir.