14 Ocak 2011 Cuma

Kadın erkek için bir uyarıcımı

Bir göz ve limon hikayesi
Boğazınız ağrıyor. Yutkunmak acı veriyor.


Bu yüzden mümkün olduğu kadar az yutkunmaya çalışıyorsunuz. Bunun için de ağzınızdaki pityalin salgılayan dilaltı bezlerinizin fazla faal olmaması lazım. Onları bir dereceye kadar kontrol edebiliyorsunuz. Ve siz tam bunun mücadelesini verirken diyelim karşınıza biri gelip oturuyor ve bir limon kesip onu yalamaya başlıyor. Bunun üzerine dilaltı guddeleriniz pityalin salgılarını üçe beşe katlıyorlar. Şimdi artık daha çok yutkunmak ve daha çok acı duymak zorundasınız. Ve bu durumda sadece iki seçeneğiniz bulunuyor. Ya gözlerinizi kapayacak ve karşınızdaki limon yalayıcısına bakmayacaksınız; veya bakacak, fakat eskisinden daha çok yutkunmaya ve ardından gelecek boğaz ağrılarınıza katlanacaksınız. Üçüncü şık ise muhal. Yani; hem limon yalayıcısını seyretmek, hem de dilaltı salgılarınızın aşırı faaliyet göstermesine iradenizi kullanarak mani olmak...

Bu ve benzeri sayabileceğimiz misaller insanın sadece biyolojik yapısında, onun iradesine bağlı olmadan icrai faaliyette bulunan, sayısız "bağımsız" kompüterlerin varlığı konusunu (çokları için doğal denip geçiliverecek olsa dahi) gündeme getiriyor. Asıl çok önemsiyerek üzerinde durmanız lazım gelen hadise ise (Biz hesaba katmıyor, gelip geçiveriyor olsak bile) biyolojik hayatımızda adını ettiğimiz irade dışı mekanizma ve donanımların çok ciddi roller oynamak ve sonuçlar vermek üzere adeta cirit atmakta olmalarıdır.

Ne var ki, organizmanızın biyolojik kanadı için önemli olan bu olayların sadece adı geçen kanadı için değil ve hatta daha da önemlisi rûhî, asabi ve manevi kanadı için de dikkatle ve yakından incelenmeleri gereği, bazı bilimadamları tarafından daha sık vurgulanmaya başlanmış ve bu alanın bilimsel incelemeler yelpazesindeki yerinin sağlamlaştırılması sağlanmıştır.

Bakın konuyla ilgili araştırma ve gözlemlerini, özellikle kadın ve erkek etki-tepki alanı üzerinde yoğunlaştıran uzmanların bu konudaki tespitleri ne kadar ilgi çekici:

Tıpkı göz, limon ve dilaltı bezleri arasındaki sebep-netice ilişkisi gibi, insan iradesini aşan bir seri ilişkiler dizisinin, kadın-erkek ilişkilerinde de bahis konusu olduğu bilimsellik kazanmış bulunuyor. Bahis konusu alanın araştırıcıları bu konuda da tıpkı göz ve limon olayında olduğu gibi, otonom (kendi kendisine işleyen, bağımsız) bir takım kompüterlerin varlığından ve şaşmaz otoritelerinden bahsediyorlar. Kadın, diyorlar, erkek için irade engeline takılmasına imkan olmayan bir uyarıcı (limon gibi); aynı şekilde erkek de kadın için bir iradeyle engellenemeyen, göz yoluyla doğrudan doğruya sanki (dilaltı guddeleri)ni etkileyen bir ışındır. Konu daima bir karşılıklılıktan bahsetmeyi icab ettiriyorsa da olayı sadece, kadını, etkileyen (limon misali), erkeği ise etkilenen (dilaltı bezleri) gibi tek taraflı, yani sadece erkek açısından takib etmek, anlatımı uzatmamak bakımından kolaylıklar getirecektir. Kadın, onu Vareden'in iradesiyle, erkeği etkileyici sayısız özelliklerle donatılmıştır. Adıgeçen etkileme olayı daha onun dış görünümden başlar. Yani diye açıklıyor bilimadamları, kadının, özellikler taşıyan fizyonomi ve fizyolojisiyle gözlem alanı içinde bulunan erkeği (tabii bu konuda biyolojik bir problemi olmayan, normal bir erkeği) etkilememesi imkansızdır.

Buraya kadar bilimadamlarının zaten malum şeylerden bahsedip durmuş oldukları düşünülebilir. Ama pek de malumumuz olmayan ve uzmanlarca asıl öğreti niteliği taşıyan bölüm bundan sonra gelmektedir. Şöyle ki: Etkileme olayı yukarıdan beri tekrarlanan iradedışı bir başka olayı, etkilenilen objeye, yani kadına ulaşma duygusu nu adeta salgılamaktadır. Kişi bu duyguya aile dediğimiz ortamda belki uyma imkan ve şartlarına sahip olabilmekte, fakat bunun dışındaki yerlerde adıgeçen uyarıcıya ulaşma ve doyum gerçekleştirme şansına sahip bulunmamaktadır. Sokakta, herhangi bir toplantıda, büroda veya akla gelebilecek herhangi başka bir ortamda, ahlâkî, hukuki ve sair sosyal engellere takılmakta ve ulaşma arzusu, bu psikolojik salgı, kişinin doyuma ulaşamamış, bastırılmış istekleri olarak psikolojisinin derinliklerindeki bir havuzcukta tortulaşıp kalmaktadır. Nasıl bir havuzcukta?.. Gündelik bütün psikolojik hadiselerinin; eşya ve hadiseleri etkileyen bütün karar, yaklaşım, aksiyon ve reaksiyonlarının uğramadan geçmeleri bahis konusu olmayan bir havuzcukta... Bu havuzcuk artık ağuludur diyorlar uzmanlar. Dolayısıyla oraya uğrayan tüm karar, yaklaşım, değerlendirme, reaksiyon ve benzeri psikolojik hareketler adı geçen ağudan paylarını almış ve değişen oranlarda olumsuz yönde etkilenmiş olarak dışa vuracaklardır diye ilave ediyorlar. Bu durumda, asabi hareketler, sağlıksız kararlar, yanlış değerlendirmeler, sapık tercihler, havuzcuğu ağulu kişiden hayata geçmeye başlayacak olan en doğal ve henüz en masum sonuçlardır. İşin endişe verici yanı ise tortulaşma (ağulaşma) nedeninin, yani çevrenin, yani kadının sürekli erkeğin görüş alanı içinde bulunma olayının değişmemekte oluşudur. Sokakta, herhangi bir ortamda, bir toplantıda, bir büroda adı geçen göz, limon ve iradedışı pityalin salgısı olayı tekrar bulmaya mecbur ve mahkum hale gelmektedir. Bu ise uzmanlara göre sözügeçen havuzcuktaki doyumsuz kalmış arzular veya bastırılmış isteklerden oluşan ağu çökeltisinin miktar ve yoğunluğunun artmasına ve problemin kronikleşmesine neden olmaktadır. Olay teşhis edilmiş, nedenler bulunmuş ve gün ışığına çıkarılmıştır. Bu, konunun sadece teşhis faslıdır. İç gözlemler ve çevre gözlemleriyle bir bilimadamının belki de varmakta fazla zorlanmıyacağı bir hadisedir bu. Ama aynı bilimadamı kendi vicdanında yine kendisini problemin hal yollarını da gösterme; hastalığın tedavi çarelerini de belirtme yükümlülüğü içinde hissettiğinde bu bizzat bilimadamı için dahi kolay olmamaktadır. Konunun uzmanlarının, bazen imalar yoluyla, bazen ise hiç çekinmeden, açık açık, "çare" den bahsetme yükümlülüklerini yerine getirdikleri görülüyor. Bu hususta sadece bir takım "ima"larla yetinmeyi yeğleyenleri açıklık ve şeffaflıktan alıkoyan neden ise yeterince bellidir: Çağın kadın ve erkek ilişkileri bahsindeki dogmatik kabul ve tutumları... Bilim istediği kadar limon, göz ve dilaltı salgıları arasındaki değişmez ilgi ve ilişkiden bahsederse etsin, yani; kadın-erkek birlikteliğinin somut ve müsbet mahzurlarını açıklarsa açıklasın, bu birlikteliğin eleştirilmesi çağdaşlığa ve onun kadın-erkek eşitliği diye bilinen en kocaman unsuruna ters düştüğü için, bilimadamı kendisini yaman bir yeniçağ dogmasının karşısında bulacaktır. Hatta tek bir dogmanın değil, koca bir dogmatizmin... Tıpkı yukarıda adını ettiğimiz kişi, psikolojisinin derinliklerindeki ağulu tortular gibi; yavaş yavaş, katman katman, zaman içinde birikmiş dogmacıklardan oluşmuş kocaman bir dogmatizmin... Ne var ki: Kişisel insan hakları başlığı altında dokunulmaz ve tartışılmaz niteliği içinde, bazen kadın-erkek eşitliği, bazen ifade özgürlüğü, bazen sanat kutsallığı, bazen haz alma hürriyeti ve benzer ad ve kavramlar halinde, bilimin de karşısına çağdaşlık adına dikilebilen bu neo dogmatizm her şeye rağmen her zaman olduğu gibi eninde sonunda bilime yenik düşeceğe benzemektedir. Zira göz, limon ve dilaltı faaliyetleri arası ilişkiler olayının, bu biyolojik olayın, göz, kadın ve erkek arası benzerini insan psikolojisinde de yakalayan bilim, bu konudaki sesini artık yükseltmeye karar vermiş görünmektedir. Çağın neo dogmatizminin karşısına dikilen ve gerçeği, sadece gerçeği, hiçbir neo dogmatik baskıya takılmadan açıkça telaffuz eden gerçek bilimadamlarının adedi, olaya sadece ima yoluyla dikkatleri çekme yolunu tercih edenlere nazaran hızla çoğalmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder