5 Ocak 2011 Çarşamba

Strese gerek yok! Çalış yeterli

Stres sözcüğü, hemen her gün sıklıkla kullandığımız kelimelerin başında gelir oldu. Özellikle öğrenciler için sınav kavramı stresle neredeyse eşanlamlı.


Esasında ise stres, iç ve dış ortamlardan kaynaklanan etkenlerin bedenimizde ve psikolojimizde oluşturduğu değişikliğin adıdır. Huzursuzluk, aşırı kaygı ve telaş, uykuda diş gıcırdatma, dil sürçmeleri, baş dönmesi, baş ağrısı, tahammülsüzlük, dalgınlık, sık hata yapma, performans düşüklüğü gibi belirtilerle kendini gösterir. Peki stres her zaman zarar verici midir? Genel yargının aksine, az miktarda ve kontrol edilebilir düzeydeki stres, hayatın kaçınılmaz parçalarından biridir. Buna "olumlu stres" de denilebilir; çünkü motivasyonumuzu artırır. Fakat aşırı düzeyde ve sürekli yaşanan stresin önüne geçilmezse doğuracağı sonuçlar hayatımızı felç edebilir. Bu "olumsuz stres"; ülser, alerji, kalp tansiyon, romatizma guatr, sivilce ve hatta beyin kanaması gibi hastalıkları tetikleyebilir. Çevrenizde olur olmaz her olay karşısında streslenen, sürekli yakınıp duran insanlar vardır. Aslında bu durum bize stresin kişiliğimizle de alakası olduğunu gösterir. Tıpkı şu hikayede olduğu gibi: "Sürekli şikayet edip duran ve karamsar tavırlar sergileyen talebesini gözlemleyen bilge, bir gün bir avuç tuzu alır, bir bardak suyla karıştırarak talebesine içmesini söyler. Bir yudum içmesiyle çıkarması bir olan öğrenci neden içmediğini soran bilge adama 'çok acı' cevabını verir. Daha sonra gölün kenarına giderler. Bu kez bilge adam bir avuç tuzu göle atar ve gölden bir bardak su alarak talebesine içmesini söyler. Talebe bu defaki suyun tadının 'çok nefis' olduğunu görür. Aslında bilge adam talebesine şunu anlatmaya çalışmıştır: 'Zorluklar bir avuç tuz gibidir, duygularınla geniş karşılarsan sana zararı değil, faydası dokunur.'... Kişiliğimizi geliştirirsek eğer, stresle mücadelede daha başarılı oluruz. Gelelim sınav stresine. Normal düzeydeki sınav stresi bizi çalışmaya motive eder. Fakat aşırı boyutlara ulaştığında, 'sınavı başaramama düşüncesi', 'başarısızlık duygusu'na dönüşmüş demektir. Kaygı düzeyi arttıkça, vücudumuzun salgıladığı stres hormonu düzeyi de artar. Gereğinden fazla salgılanan stres hormonu öğrenme yeteneğimizi geriletir. Bu öğrenememe problemi, kaygımızı yeniden artırır. İşte bu kısır döngüyü kırmak için yapmamız gerekenleri Mahatma Gandhi şöyle ifade ediyor: "Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelerinize dönüşür, düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür, duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür, davranışlarınız alışkanlıklarınıza, alışkanlıklarınız değerlerinize, değerleriniz karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin, 'kader'inize dönüşür."... 'Başarısız olursam' gibi olumsuz cümleleri sürekli kullanmayın ki başarısızlık kaderiniz olmasın. Stresimizi normal seviyeye çekebilmek için şu noktalara dikkat etmek işe yarayacaktır: Beslenme ve uyku düzeniniz olsun ve en iyi negatif elektrik alıcısı olan su ile temasınızı artırın. Ayrıca yapılan araştırmalara göre inanç ve duanın stresi azaltmada önemli bir etken olduğu tespit edilmiş. Dolayısıyla pozitif telkin mahiyetinde olan dua etmek de işe yarayacaktır.

*Rehber Psikolojik Danışman FATMA YAŞAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder